X. Uluslararası İlişkiler Çalışmaları Kongresi , Ordu, Türkiye, 23 - 26 Mayıs 2024
Uluslararası İlişkiler ve politik psikoloji arasındaki ilişkinin tarihsel gelişimine baktığımızda iki alan arasındaki ilk temaslar 1930’larda lider analizlerine dayansa da 1960’lı yıllarda davranışsalcılık akımı ile etkileşimin yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Bunun sebebi politik psikolojinin birey odaklı olması ve uluslararası ilişkilerde birey merkezli analizin ancak bu yıllarda başlıyor olabilmesidir. Lider, karar alma yaklaşımları ve dış politika analizinin gelişmeye başlaması sonucunda uluslararası ilişkilerde bireyin önemini ve konumunu ortaya çıkartan çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu nedenle uluslararası ilişkiler ve psikoloji arasında ilişkinin bu dönemde kurulduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Kronolojik olarak bakıldığında bu bağlamdaki ilk sistematik çalışma Nathan Lietes politbüronun davranış kalıplarını ortaya koymak üzere yaptığı operasyonel kod analizi olmuştur. Daha sonra bu yöntem Alexander George tarafından geliştirilmiştir. 1965’te Harold Sprout ve Margaret Sprout dış politika analizinde karar alım sürecinde psikolojik ortamın incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Margaret Hermann’ın çalışmaları Leader Treat Analysis ile lider davranış kalıplarını ortaya koymuş ve nicel yöntemle söylem analizi çalışmaları üzerine odaklanmıştır. 1980’lerde bilişsel psikolojinin gelişmesi ile önyargı, yanlış algılama gibi kavramlar uluslararası ilişkiler alanında da tartışılmaya başlanmıştır. 1990’lı yıllarda yaşanan gelişmeler ile -özellikle Yugoslavya’nın dağılması sürecinde- etnik kimlikler ile ilgili çalışmaların sayısı hızla artmıştır. Bu durum bir taraftan konstrüktivizmin ve kimlik odaklı çalışmaların sayısının yükselişine neden olurken diğer taraftan çatışmaların psikolojik arka planına odaklanmayı gerekli kılmıştır. Bununla birlikte çatışma ve barış çalışmaları etnik ve devlet içi isyanlara odaklanırken psikolojiden faydalanmıştır. Etnisite ve milliyetçilik çalışmalarında mikro milliyetçiliklerin iç siyaseti nasıl etkilediği ve bunun dış politikaya yansımasının nasıl olduğu sorgulanmıştır. Özellikle 2000’li yılların başında terör ve güvenlik çalışmalarındaki gelişim, Psikoloji ile Uluslararası İlişkiler disiplerini buluşturmuştur. Yine aynı süreç takip edildiğinde, uluslararası ilişkilerde baskın rasyonel yönelimin eleştirisi olarak daha önce ihmal edilen duyguların öneminden bahsedilmiş; bir “duygusal dönüş” yaşanmaya başlamıştır. Bu gelişmelerin en önemli sebeplerinden biri uluslararası ilişkilerde sonuçlar/çıktılar yerine süreçlere odaklanmanın etkinliğinin anlaşılmasıdır. Bu çalışma, dış politikayı açıklamada çıktılar yerine süreçlere odaklanmanın öneminin fark edilmesinin Türkiye’deki uluslararası ilişkiler çalışmalarında inter-disipliner yaklaşımla politik psikoloji yöntemlerinin hangi alanlarda kullanıldığını tespit etmeyi amaçlamaktadır. “Türkiye’deki akademik çalışmalar Uluslararası İlişkiler ve Psikoloji hangi alanlarda kesişmektedir? Bu noktada Türkiye’de hangi çalışmalar gerçekleştirilmiştir?” sorularına literatür odaklı cevap aranacaktır. Bu sorunun cevabını bulabilmek için Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarında tamamlanmış yüksek lisans ve doktora tezleri, hakemli dergilerde yayımlanmış makaleler ve basılmış kitaplar incelenecektir. Çalışma Soğuk Savaş sonrası dönemden günümüze kadar olan dönem ile sınırlandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası ilişkiler, Politik Psikoloji, Dış politika analizi, Türkiye’de dış politika analizi çalışmaları