Bu yazıda kolektif arzu ve kaygıları şekillendiren imgeleri bünyesinde taşıyan sinema ve ulus ilişkisine odaklanılarak, The Water Diviner (Son Umut, Russell Crowe, 2014) filminin Türk ulusçuluğunun yeniden inşa edilmesinde oynadığı önemli rol ele alınır. Ulus anlatısı ve ulusal kimliğin, gündelik yaşam pratiklerine sızan bir yapıya dönüştüğü ve banalleştiği sürece devamlılık sağladığı söylenebilir. Yeniden üretim sürecinde anlatıyı oluşturan imgeler, her ne kadar eril hegemonik bir yapı özelliği taşısa da, aslında dişil anlamlar içerir. Bu bağlamda gündelik yaşam pratiklerine sızan dişil anlamların kodlarını çözmek için Anthias ve Yuval-Davis'in ulus anlatılarında kadınlara verilen rollere dair yaklaşımları, çalışmanın ana tartışmasını oluşturur. Bu tartışmadan hareketle, çalışmada filmin Türk ulusçuluğu söylemine neler kattığı, yeni düşünme biçimlerini nasıl ortaya koyduğu, ulus anlatısının kadınlık kurgusuyla olan organik ya da inorganik bağları ve imge repertuarlarının konumlandırdığı kimliklerin, ulusal kimliklere dönüşme sürecinde toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi irdelenir.Film anlambilimsel olarak yorumlandığında ulus anlatısının merkezinde savaşçı erkek mitinin yer aldığı söylenebilir. Eril söylem, ulusal kimlik yaratmada aile ve namus kavramlarını merkeze alır. Bu kavramların idealleştirilmesi çerçevesinde kadın bedeni simgeleştirilir. Ulus anlatıları ve toplumsal cinsiyet ilişkisini yorumlamak için anlatıda yer alan imge repertuarlarına bakıldığında kadın karakterin, erkek karakterin/kahramanın yanında ikincil rollerde yer aldığı söylenebilir. Kadın karakter eril söylemin ürettiği sadakat, namus ve bağlılık gibi değerlerin taşıyıcısı, başka bir deyişle cemaatin sürdürücüsü görevini üstlenir
The aim of this paper is to discuss the important role of the film The Water Diviner (Russell Crowe, 2014) in the reconstruction of Turkish nationality through the relationship between fear and the images that shape collective desire. It is possible to argue that the nation narrative and national identity are continuous, since they are transformed into a structure that penetrates daily life practices and becomes banal. Although the images in the reconstruction process have the characteristics of masculine hegemonic structure, in reality they have feminine meaning. The approaches taken by Anthias and Yuval-Davis when analyzing the roles of women in national narrations help to decode the feminine meaning that penetrates daily life practices. Regarding this discussion, aspects of the film that contribute to Turkish nationalistic expression – a new way of thinking presented by the film – are studied. Moreover, the organic and inorganic relations between the construction of femininity and the nation narrative, the presence of gender roles in national identities that are positioned by image repertoires, are also examined.When the movie is interpreted semantically, it could be suggested that the warrior male myth is in the center of the national narrative. Masculine discourse relocates the family and concepts of honor to the center of the process resulting in national identity. The female body is symbolized in a framework idealizing these concepts. When image repertoires in the relationship between national narratives and gender are considered, it might seem that the female character is secondary to the male character/hero. Female characters undertake the duty of conveying the values of loyalty, honor, and dependence that are produced by the masculine discourse, in other words, the duty of carrying the community