Dikey Tarımın Su Kıtlığına Potansiyel Bir Çözüm Olarak Sürdürülebilirlik Kapsamında İncelenmesi


Hülağa Kaderoğlu G., Tatlısu N. B.

ISPEC 7th INTERNATIONAL CONFERENCE on AGRICULTURE, ANIMAL SCIENCES and RURAL DEVELOPMENT, Muş, Türkiye, 18 - 19 Eylül 2021, ss.167-170

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Muş
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.167-170
  • İstanbul Gelişim Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Dünya, insanlar var olmadan çok önce, geçmişte ısınma ve soğuma aşamalarından geçmiştir. Ancak 20. yüzyılın ortalarından bu yana meydana gelen ısınmanın her zamankinden çok daha hızlı bir oranda gerçekleşmesi, güneşin yoğunluğu, volkanik patlamalar ve doğal olarak oluşan sera gazı konsantrasyonları gibi durumlar iklim değişikliğini olumsuz etkilemektedir. Sera gazı miktarındaki artış atmosferin de sıcaklığını arttırır. Daha yüksek sıcaklıklar, fırtınalar, sel, sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar dahil olmak üzere birçok afet türünün görülmesine neden olur. Bu olaylar, kontrol dışı orman yangınlarını körükleyerek, tehlikeli madde sızıntıları oluşturarak, havayı kirleterek, temiz içme suyuna erişimi tehlikeye atarak, mülke zarar vererek ve can kaybına yol açarak yıkıcı ve maliyetli sonuçlara yol açabilmektedir. İklim değişikliği küresel ekosistemleri dönüştürürken yaşadığımız yerden içtiğimiz suya, soluduğumuz havaya kadar her şeyi etkilemektedir. Bu etkilerden birisi de insan faaliyetleri ve ihtiyaçları ile tarımda kullanılan su kaynaklarının azalmasıdır ve bu durum su kıtlığı endişelerini doğurmuştur. Endişelere yönelik incelemelere bakıldığında; ülkelerdeki endüstriyel ve kentsel su kullanımına kıyasla tarım için kullanılan su miktarının çok daha yüksek oranda olduğu görülmektedir. Artan nüfus ve kentleşmeye paralel bir şekilde tarım ürünlerine duyulan ihtiyaç ve dolayısıyla su tüketimi artmaktadır. Tarım faaliyetlerinde artan ihtiyaçları karşılamaya yönelik çiftlik ve çiftçilerin yerine, kapalı tarım alanlarının ve bilim insanlarının yer alması alternatifler olarak görülmektedir. Tarım faaliyetlerinin meteorolojik koşullardan izole edildiği kapalı alan tarımı, kentsel alanlarda iklim değişikliğine uyum sağlamak ve etkilerini azaltmak için en etkili çözümlerden biridir. Kapalı alan tarım çeşitlerinden biri olan dikey tarım, bir iç mekan bitki üretim sürecidir. Dikey tarımda bitkilere besin sağlamak için hidroponik, aeroponik veya akuaponik olmak üzere üç topraksız bitki yetiştirme tekniği kullanılmaktadır. Bu tekniklerin kullanımı ile geleneksel bir çiftlikteki aynı oranda karbon ayak izi kullanılarak elde edebilecek mahsul verimine kıyasla 10-100 kat verim alınabilmektedir. Ayrıca yıllık büyümenin, geleneksel çiftçilik oranının yaklaşık iki katı olduğu ve %70-95 oranında daha az su kullanıldığı tespit edilen sonuçlar arasındadır. Dikey tarımın ekonomik, sosyal ve politik etkilerinin yanı sıra sağlıklı, organik gıda ve kimyasal içermeyen gıda yetiştirme, gıda millerini kısaltarak yenilenemeyen enerji kullanımını azaltma, su kaynaklarını koruması, karbon seviyesini azaltma, ulusal ekosistemi canlı tutma gibi çevresel yararları bulunmaktadır. Su kıtlığının önüne geçebilmek için alternatif yöntemlerden biri olarak görülen dikey tarım ile kentleşmenin yoğun olduğu yüksek binaların çatılarında çok katmanlı seralarda, daha az su kullanılarak, daha az atık üretilerek, fosil yakıt kullanan araçların kullanımına ve uzak kırsal ekim alanlarından mahsulün taşınmasına gerek duyulmadan, daha az bulaşıcı hastalık riski taşıyan bitkilerin yetiştirilmesi sağlanmaktadır. Yoğun bilişim ve teknoloji ile kontrol altında tutularak yürütülen yeni ya da mevcut binalarda gerçekleştirilebilen bu akım, çevresel sürdürülebilirliğe ve insan sağlığına sağlayacağı faydalarla dikkat çekmektedir. Çiftçiliğin bina yapılarına entegrasyonu olarak da tanımlanan dikey tarım sektörünün 2019 yılında 4,4 milyar dolar olan değerinin, 2025 yılına kadar 15,7 milyar dolar değerinde olacağı tahmin edilmektedir. İklim değişikliği sorunları karşısında, çevresel koşullara bağımlı olmadan ürün yetiştirmeye olanak sağlaması ve diğer önemli avantajları göz önünde bulundurulduğunda; konum, teknolojiye bağımlılık ve yüksek maliyet hususlarındaki dezavantajlarının arka planda kaldığı düşünülmektedir. Sonuç olarak, dikey tarım uygulamalarının diğer avantajlarının yanı sıra gelecekte yaşanacak su kıtlığına yüksek oranda çözüm olabilme potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir.

The Earth went through phases of warming and cooling in the past, long before humans existed. However, since the middle of the 20th century, warming has taken place at a much faster rate than ever before, the intensity of the sun, volcanic eruptions and naturally occurring greenhouse gas concentrations affect climate change negatively. The increase in the amount of greenhouse gases also increases the temperature of the atmosphere Higher temperatures cause many types of disasters, including storms, flooding, heatwaves and droughts. These events can have devastating and costly consequences by fueling wildfires, generating hazardous material spills, polluting the air, compromising access to clean drinking water, damaging property and causing loss of life. As climate change transforms global ecosystems, it affects everything from the place we live to the water we drink to the air we breathe. One of these effects is the decrease in human activities and needs and the water resources used in agriculture, which has given rise to water scarcity concerns. Looking at the reviews for the concerns; It is seen that the amount of water used for agriculture is much higher than the industrial and urban water use in countries. In parallel with the increasing population and urbanization, the need for agricultural products and therefore water consumption is increasing. Instead of farms and farmers to meet the increasing needs in agricultural activities, the participation of closed agricultural areas and scientists are seen as alternatives. Closed field agriculture, in which agricultural activities are isolated from meteorological conditions, is one of the most effective solutions to adapt to climate change and reduce its effects in urban areas. Vertical agriculture, one of the close field agriculture types, is an indoor plant production process. In vertical farming, three different soilless plant growing techniques are used to provide nutrients to plants: hydroponic, aeroponic or aquaponic. With the use of these techniques, a yield of 10-100 times can be obtained compared to the crop yield that can be obtained using the same carbon footprint in a conventional farm. It is also among the results that the annual growth is about twice the traditional farming rate and 70-95% less water is used. In addition to the economic, social and political effects of vertical agriculture, it has environmental benefits such as growing healthy, organic food and chemical-free food, reducing the use of non-renewable energy by shortening food miles, protecting water resources, reducing carbon levels, and keeping the national ecosystem alive. Vertical agriculture, which is seen as one of the alternative methods to prevent water scarcity, is used in multi-layered greenhouses on the roofs of high-rise buildings where urbanization is intense, by using less water, producing less waste, without the use of fossil fuel vehicles and without the need to transport crops from remote rural cultivation areas. It is ensured that plants at risk of infectious diseases are grown. This trend, which can be carried out in new or existing buildings that are kept under control with intensive informatics and technology, draws attention with the benefits it will provide to environmental sustainability and human health. It is estimated that the value of the vertical agriculture sector, which is defined as the integration of farming into building structures, which was 4.4 billion dollars in 2019, will be 15.7 billion dollars by 2025. In the face of climate change problems, considering the opportunity to grow crops without being dependent on environmental conditions and other important advantages; It is thought that the disadvantages in terms of location, technology dependency and high cost remain in the background. As a result, it is thought that vertical agriculture practices have the potential to be a solution to water scarcity in the future, as well as other advantages.