in: Çoklu Krizler Gölgesinde Sosyal Hizmet Dünyaya ve Topluma İhtimam Göstermek, TEKİN UĞUR,KOLLUOĞLU MUSTAFA POYRAZ,Erol Suzan Oktay,ŞAHİN TAŞĞIN NEŞE, Editor, Nika Yayınevi, Ankara, pp.203-220, 2024
Bireyler kent mekânında, toplumsal konumlarına ve kent mekânının yapısına ve işleyişine göre farklı deneyimler yaşarlar. Henri Lefebvre'nin oeuvre kavramı, kent mekânındaki farklı deneyimlerin toplumsal konum ve mekânsal yapıyla nasıl ilişkili olduğunu derinlemesine anlamamıza olanak tanır. Bu makalede, sosyal ilişkiler, kültürel anlamlar ve tarihsel süreçler tarafından şekillenen kent ve kent hakkı, Lefebvre’nin kent mekânı teorisinin bir parçası olan oeuvre kavramı çerçevesinde ele alınarak radikal sosyal hizmet perspektifiyle değerlendirilmektedir.
Lefebvre, kapitalist sistemin kentsel mekânları nasıl şekillendirdiğini ve sıkça tüketim ve kâr amacı güden bir yaklaşıma dönüştürdüğünü eleştirir. Kent hakkı, bu bağlamda, kentsel mekânların ve kaynakların piyasa dinamiklerinden bağımsız olarak gelir, etnik köken, cinsiyet veya sosyal statü gibi faktörlerden gayri tüm insanların ihtiyaçlarına hizmet etmesi gerektiği anlamına gelir. Lefebvre kent hakkını sosyal adaletin bir uzantısı olarak görür. Bir diğer deyişle, temel haklara erişimin, barınma, sağlık, eğitim ve temiz çevre gibi kentsel yaşam koşullarıyla yakından bağlantılı olduğunu ortaya koyar. Bu perspektiften bakıldığında, kent mekânı, farklı toplumsal grupların sürekli bulunduğu, müdahil olduğu mücadele, müzakere ettiği ve yeniden şekillendirdiği dinamik bir alan hâline gelir. Böylece, bireylerin ve grupların kent mekânındaki etkinlikleri, bu mekânın sürekli dönüşümünü ve yeniden üretimini sağlar. Bir taraftan da farklı toplumsal grupların kent mekânındaki kaynaklara ve olanaklara eşit erişiminin sağlanmasıyla, kent mekânının herkesin ihtiyaçlarını ve haklarını karşılayacak, sağlayacak şekilde düzenlenmesiyle mekânsal adaletin tesisini ortaya koyar.
Bu makale, mekânsal adaleti, kent hakkını gerçekleştirmenin önemli bir ivmesi olarak görür. Bununla birlikte eleştirel olarak kent mekânlarının, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal nedenlerle kent yaşamından yararlanamayan, engellenen birçok toplumsal grubun ihtiyaçlarına, taleplerine ve beklentilerine karşılık vermediğini açıklar. Kentsel mekânlara erişimin ve bu mekânları kullanmanın sadece belirli toplumsal gruplara ait olmaması, tüm birey ve toplulukların kentsel kaynaklara adil ve eşit erişim, etkileşim hakkına sahip olması gerektiğini vurgular. Buradan hareketle ilk olarak Lefebvre’nin kent mekânı teorisinin temel kavramları olan mekânsal üçlü (algılanan, tasarlanan, yaşanılan mekân), mekânın üretimi ve kent hakkı kavramlarının geniş tabanlı bir toplumsal uzlaşının olanaklarına nasıl bir dayanak oluşturabildiği ele alınacak. İkinci olarak, çoklu krizler bağlamında Lefebvre’nin kent hakkı perspektifi, ekonomik ve politik güç ilişkilerinin örselediği, yıkıma uğrattığı irade ve istenci oeuvre kavramı üzerinden yeniden yorumlayarak tartışılacak, üçüncü olarak da, kent hakkı temelli bir radikal sosyal hizmetin kentsel eşitlik stratejileriyle ne düzeyde ve içerikte ilişkilendiği ve örtüştüğü ele alınacaktır.